500 yıllık geçmişi ile günümüzde hala yerini her geçen gün daha da geliştirerek koruyan öyküsü olan bir üründür BOYOZ
16.yüzyılda İber yarımadasından ağır bir sürgün le yola çıkan sefaradlar açık denizlerde var olma mücadelesi verirken dönemin yönetimi Osmanlı İmparatorluğu'nun ev sahipliği kabulü le Anadolu'ya gelmişlerdir.
İstanbul başta olmak üzere çeşitli illere yerleşen sefaradlar İzmir’de de oldukça yoğun bir yerleşim alanı oluşturmuşlardır.
İzmir’in de çoklu kültürlere ev sahipliği yapması ile kozmopolit yapısı, her yeni gelen kültüre samimiyetle sevgi ile kaynaşmaya açıklığı ciddi kültürel zenginlik kazandırmıştır. .
İlk kaynaşma özelliği de doğaldır ki mutfak olmuştur.
Kadınlar yanlarında gelirken mutfak alışkanlıkları ve zorlu günlere dayanma gücü veren gıdalara öncelik vermişlerdir.
Sefaradların kendi aralarında oluşturduğu İspanyolcadan esinlenen kripto dil yapısı olan ladin diline göre de BOLLO (yuvarlak ekmek anlamına gelen ve ç `”L” nın “Y” olarak okunması ile) BOYOZ ' a evrilen bir ürün olarak hala beslenmedeki yerini gelişerek korumakladır.
Yıllara dayalı gelişmeler ile usta çırak ilişkisi ile evlerden fırınlara evrilen BOYOZ İzmirli ustaların ellerinde aslına sadık kalarak büyük bir sadakatle sahiplenilmiş İzmir sokak kahvaltılarında yerini korumuştur.
İşin evlerden fırına geçiş öyküsünde, kuruyemişçiler ile ortak fırın kullanımında sefarad ustalara fırın gece verilmiş ve sabah erken teslim edilme zorunluluğu ile de sabah erkencisi bir ürüne dönüşmüş. O günlerde işçiler , köylülerin şehre erken inmeleri ile camekanlarda boyoz tabak gerektirmeyen kağıt üstünde sunumu ve geceden yine fırına atılan yumurta eşleğinde özgün bir tarz oluşturmuştur.
Zamanla dönüşerek İzmir Tulum Peynir ile daha da zenginleşen sunum ve gelişen pastane / cafe ürünü olarak bugünlere gelmiş, etnik özellikli hikâyesi olan bir ürün olarak hayatımızdaki yerini korumuştur.